Yazının kaynağı: https://temsiliyetsiz.wordpress.com/2017/11/07/molekuler-tartisma-molekuler-devrim/ )
Bir Tartışma Nasıl Yapılabilir? Metodolojik bir önerme
Moleküler Tartışma
Türkiye’da aktörlük meselesi üzerine yaptığımız tartışma daveti, esasında bir öz-tartışma daveti olarak düşünülebilir. Yani, her tekil aktörün bu tartışmaya katılmasına yönelik yaptığımız davet, esasında kendisini “sol” içerisinde öyle ya da böyle konumlandıran; bu solda olma halini isterse bir örgütlü yapı-parti-gelenek-inisiyatif-çevre-kolektif içerisinde tanımlasın, isterse kendi tekil-bireysel var olma pratiği ile çeşitli aktivist-örgütçü pratikler içerisinde yer alsın; bunların hepsini bir moleküler düzlem olarak kabul ediyoruz: birbiriyle hiç bir fiziksel teması olmasa da, kader birliği yapmanın getirdiği, kelebek etkisiyle birbirine bağlanan, varlığı, havayı, ekmeği, yolu ve yoldaşlığı paylaşmanın getirdiği bir düşünme / eyleme düzlemi.
Kader birliği, adı üzerinde, kolektif kurtuluşun ve özgürleşmenin en kilit – politik ifadesidir. Sınıflar, gruplar, tahayyüller, kader birliği etrafında kurulur, kader birliğinin dağılmasıyla dağılırlar. Dolayısıyla, farklı “yapılara” bölünmüş olsalar da, ve büyük çoğunluğu herhangi bir yapıyla herhangi bir ilişki kurmamış olsa da, yeryüzünün ezilenleri, mülksüzleri, mülksüzleştirilenleri ve temsiliyetsizleri olarak, aynı düzlem içerisinde konuştuğumuzu akılda tutmak, o şekilde eylemek, bir tartışmaya ve dayanışmaya bu düzlemde başlamak gerekir.
Kader birliği yaptığımız insanlar, somut ilişkilerimiz, fiziki temaslarımız içerisinde olabildiği gibi, hiç bir şekilde yüzünü dahi görmediğimiz binlerce ve milyonlarca kişiyi de kapsayabilir.Dolayısıyla, tek boyutlu, tek biçimli, tek renkli bir düzlemden söz edemeyiz. Bu hem teorik olarak böyledir, çünkü sonsuz sayıda tekilliğin birbirine bağlandığı ve bizim hiç bir şekilde temas edemeyeceğimiz ilişkiler mevcuttur; hem de her tekil figür dahi kendi içinde moleküler bir nesne olarak sayısız imkana ve ilişkiye uç verir.
Moleküler bölünme, parçalanma ve devrim, mevcut bileşimleri bozuma uğratma ve bu bozulmalardan yeni birleşimler, kümeler, varoluşlar üretebilmeyi ifade eder. Bizim önerdiğimiz tartışma zemini de biraz böyledir. Bu zemin, bir yerde, bizimle hiç bir fiziksel teması olmayan bir grupta, bahsettiğimiz tarzda tartışmaları tetikliyor ve grubun kendi üzerine düşünmesine vesile oluyorsa; bu moleküler bir tartışmadır. Bu grup, ister kendi içinde bu tartışmayı yürütür, ister bizimle beraber bu tartışmayı birazcık daha kolektif kılar, ister yazı yazar, ister sempozyum düzenler…
Önemli olan, bizim burada tarif ettiğimiz tabloyu görmek, bir an olsun bizimle beraber bakmak, ve bizim ifade ettiğimiz sorunu, benzer veya başka yönleriyle de olsa tartışmak, deşmek, çözüm üretmektir. Bu tartışmanın tek başına temsiliyetsiz üzerinden yürümesi değil muradımız. Moleküler çoğalmalar ve çoğalmalarla, Türkiye’de aktörlük meselesine dair somut, gerçekçi, yapılabilir, pratik çözüm yolları bulmak, inşa etmektir.
Özetle, Türkiye’de aktörlük meselesini, Türkiye’de devrimciliğe dair düşünmek isteyen, yalnız veya kolektifler içerisinde, yapılarda veya yapılardan çoktan kopmuş-uzaklaşmış, iş ve aş derdinde bunalmış, güçsüzleşmiş ve güçsüzleştirilen herkesle; bizim akıl dahi edemeyeceğimiz binbir yol yöntemle beraber yapmak istiyoruz.
Çünkü tam da ekim devriminin yüzüncü yıl dönümünde, ancak böyle bir tartışma ile bir çıkış bulmak mümkün olacak. Biz, hepimiz.
Yaşamaya Dair (Nazım Hikmet)
1
Yaşamak şakaya gelmez, büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın bir sincap gibi mesela, yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden, yani bütün işin gücün yaşamak olacak.
Yaşamayı ciddiye alacaksın, yani o derecede, öylesine ki, mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda, yahut kocaman gözlüklerin, beyaz gömleğinle bir laboratuvarda insanlar için ölebileceksin, hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için, hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken, hem de en güzel en gerçek şeyin yaşamak olduğunu bildiğin halde.
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin, hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil, ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için, yaşamak yanı ağır bastığından.
1947
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder