21 Nisan 2016 Perşembe

Giriş Niyetine Bazı Düşünceler

 Eleştirel Sosyalist Düşünce aşağıdaki fikirleri temel alarak yola çıkmış bir sayfadır. Bu düşüncelerin temel alınması nasıl bu yolculuğun bir parçası ise bunların geliştirilmesi, çeşitlenmesi ve eleştirilmesi de bu sayfanın sürecinin bir parçası olabilir. Sayfada hayatın türlü veçhe ve gündeminin eleştirel ve sosyalist bakış açılarıyla ele alınması; bunların gerilim noktalarına dikkat çekilmesi; sorular üretilmesi, düşünme ve tartışma alanlarının yaratılması hedeflenmektedir. Sayfada bulunan yazıların bu çerçeve ve motivasyona sahip olmasına özen gösterilecektir.

*Marksizm ve Tarihsel Maddecilik hem teorik düşünce, hem de devrimci bir pratik ve toplumsal dönüşüm için yadsınamaz bir öneme sahiptir.

*Ne Stalinist/Dogmatik bir Marksizm ne de yapısalcılıktan Post-Marksizm’e uzanan anlayışlar Marksizm’in teorik/pratik açıklayıcı ve dönüştürücü potansiyelini yanısıtır. Sosyalist bir yaklaşım sol bakış açılarının ve örgütlenmelerin içerisinde bu yaklaşımların izleri ve etkilerine eleştirel yaklaştığı müddetçe kendini canlı ve devrimci tutabilir.

*Kapitalizmin zorunlu olarak dayandığı piyasa tahakkümü ve mülksüzleştirmenin aşılması kapitalist üretim ilişkileri var olduğu sürece mümkün değildir.  Kapitalizm tarihin “ilerleyişinde” zorunlu ve teknik/teknolojik bir aşama değil, insan öznenin yarattığı, kendisinden önceki üretim ilişkilerinden özgün bir ayrışmayı temsil eden; dolayısıyla alternatifi olan ve kaçınılmaz olmayan bir işleyişin adıdır.

*Emek sömürüsü ve sınıf çelişkisi kapitalizmin varoluşuna içkin ve kaçınılmaz olduğu için kapitalizmin bertaraf edilmesinde sınıf temelli bir kavrayış ve sınıf mücadelesi zorunludur. İşçi sınıfının öznelliği kapitalizm lehine ve aleyhine dinamiklerin sert geriliminin taşıyıcısı ve sahnesidir. İşçi sınıfı “nesnel” konumu nedeniyle kapitalizm için yıkıcı, kendisi ve alternatif bir toplumsal düzen için yaratıcı olan gücün taşıyıcısı olan sınıftır.

*Sosyalist bir mantık için tutarlı olan kapitalizmin yıkımının anahtarının aydınlar veya tüm baskı altındakilerde değil, işçi sınıfında ve bizzat sınıfın deneyiminin içinde olduğunu düşünmektir. Bununla bağlantılı olarak bu mantığa sahip kişinin kendisi işçi olsun olmasın, sınıfın içkin potansiyelinin canlanmasına katkı sunmanın yollarını araması sosyalist arayışın gerçekçi ve gerekli bir yoludur.

*Yaşamını idame ettirmek için emeğini satmak zorunda kalan kişi kategorik olarak işçidir ve emek gücünü harcama biçiminin ve ortaya çıkardığı ürünün nicelik ya da niteliği onun bu konumunu değiştirmez. Bir işçinin yakasının rengi, geliri, bedenini mi zihnini mi daha yoğun kullandığı, üretim sürecindeki konumu, mesleği, ailesinin sınıfsal konumu, artı-değer üretip üretmemesi, kamuda ya da özelde çalışması ve kültürü onun işçi olup olmadığını belirleyen faktörler değildir. Bununla birlikte bu, bu unsurların sınıf oluşumunda rolünün olmadığı anlamına gelmez. Sınıf hem bir ilişki hem de süreçtir; donuk bir kategori (konum) değil, canlı teorik ve pratik bir gerçekliktir. Sınıf; işçi konumunda olanların, deneyimlerinin ortaklaşmasını, hem sınıflaşmasını hem de sınıflaşmaya karşı direnmesini içeren bir süreçtir ve bu sayılan unsurlar ve kişilerin özellikleri yer ve zamana göre farklı ölçülerde bu sürecin bileşenleri olarak devreye girer. Bunların sınıf sürecine nasıl dahil olduğunun anlaşılması, sınıf deneyiminin şekillenişini bütünlüklü bir şekilde anlamak açısından da önemlidir.

*Sınıf oluşum süreci deneyimin hem toplumsal hem de ruhsal olarak örgütlendiği bir süreci ifade eder. Bu örgütlenmeye paralel olarak, sınıf oluşumunun başka bir bileşeni olan fiziki gruplaşmalar ve örgütlenmeler gelişir. Meslek, gelir, emek gücünün biçimi, kademe, vb. gibi unsurlar nasıl ki sınıf deneyiminin şekillendiricileri iseler, bunlar aynı zamanda örgütlenmenin de belirleyicileri haline gelirler. Bunları dikkate almak ve sınıf deneyiminin belirleyicileri olarak görmek ile sınıfsal konumu bunlar tarafından belirlendiği varsayımını birbirinden ayrıştırmayan bir bakış açısı, ikincisinden kaçınmak isterken birincisini de gözden kaçırabilir. Bunun bir sonucu da sınıfı katı pozitif bir kategori olarak ele alarak ve sınıf bilincini işçi olmanın kabulüne hapsederek, sınıf hareketini/mücadelesini mümkün kılan gerçek potansiyellerin göz ardı edilmesi olabilir. Sınıf örgütlenmeleri, sınıfın deneyiminden türedikleri, onu içererek aşma eğilimi gösterdikleri ve deneyimin soyut emek karşıtı eğilimini güçlendirdikleri ölçüde işçi sınıfın sistemi bertaraf edecek enerjisini örgütleyebilirler.

*Piyasa bağımlılığının en baskıcı hükümranlık kadar güçlü bir tahakkümü vardır ve kapitalist mülkiyet ve üretim ilişkileri değişmeden insanlığın baskıların tümünden özgürleşmesi mümkün değildir. Kapitalizmde ekonomi-dışı baskı araçlarının artı-emek/değer sömürüsüne dahil olmayışı ekonomiyi politik-toplumsal olandan arındırmaz, sadece bu özelliği görünmez kılar. Piyasa sadece “ekonomik” olarak tanımlanabilecek bir alan değil, yapısı gereği politik-toplumsal olanı, sınıf ilişkisi ve çatışmasını içeren bir alandır.

*Emek sömürüsü ile onun dışında kalan toplumsal baskı ve ezilme biçimlerini birbirine göre hiyerarşik konumlara koymak, diğer baskı biçimlerinin “ekonomik kökenleri”ne vurgu yaparak kapitalizm ortadan kalktığında bunların da ortadan kalkacağını söylemek ve sınıf mücadelesi dışındaki mücadele alanlarını önemsizleştirmek için Marx'ta bulunabilecek bir gerekçe yoktur. Sınıf çelişkisi ve mücadelesinin kapitalizmin varoluşu ve yıkımı için merkezi önemde olması diğer sorunları toplum/insan hayatında daha az önemli hale getirmez. Sosyalist bir bakış açısı toplumsal muhalif duruşları, hak mücadelelerini, soyut emeğin egemenliği bozmaya yönelik girişimleri, savaş karşıtı hareketi, kadın, lgbti, hayvan, doğa ve diğer baskı altındakilerin özgürleşmesi için verilen mücadelelerinin önemini teslim eder ve bunların dışında kalmanın sosyalist bir mantık üzerinden açıklanması çabasını reddeder. Aynı zamanda sosyalist düşüncenin herhangi bir kişi, grup ya da canlının tahakküm altında olmasına tahammülü olamaz ve herhangi türden bir hedef bunları meşru kılamaz.

*Sosyalist bir mantığın bazı özellikleri şunlar olabilir: çelişki ve hareket; eleştirel özdüşünümsellik; biçimlerin ilişki ve süreçlere doğru genişletilerek incelenmesi; teorik tutarlılık arayışı; tartışma, ötekilere açılma ve karşılaşmaya açıklık; teori-pratik ve bilgi-gerçeklik ayrımlarını aşma çabası; toplumsal dönüşüm arzusu; kendi bozumuna açıklık; bütünleştirme eğilimini koruyabilme; modernist-postmodernist ikici ve mutlakçı düşüncelere yönelik eleştirel eğilimler; sol dışı ve içi muhafazakârlık karşıtlığı; taktikçilik ve faydacılığın farklı türlerini düşünüş yitimi olarak görme; sınıf öznelerinin yaptığı bir tarih anlayışı; insan eyleminin kurduğu bir toplumsal nesnellik anlayışı; nesnellik-öznellik arasındaki ince diyalektiğin işlenmesi çabası…

*Örgütlenmenin, düşünce ve insanları sabitleyip, doğalarına aykırı bir şekilde onları durdurmaya çalışmayan, onların çelişkili dinamik işleyişine bir çerçeve olmaya çalışan özgürleşmeci biçimlerinin yaratılması, yaratılmış olanların geliştirilmesi ihtimali vardır ve bu umut vericidir. Örgütlenme bir yandan belli bir gücün belli yerlere kanalize edilmesinin mekanizması ve bu anlamda bir araç olarak görülürken, diğer yanda kendi katılaşma eğilimlerine karşı sürekli uyanık olan, güç ve kaynakların sürekli yeniden dağıtımına odaklanan bir yaşam alanı üretimi olarak görülebilir. Örgütlerin dağılma ve katılaşma yönündeki eğilimleri takip edilerek, bir yandan örgütü bir çerçeve olarak oluşturma imkanı yaratılırken, bunun diğer ucunda da bireysel inisiyatif ve enerjilerin (dağınık değil) esnek bir şekilde akmasına izin verilebilir. Gerçekliğin gerilimi, bu durumun asla sonlu ve pürüzsüz olmasına izin vermez.

*Herhangi bir örgüt geleneğinin bir diğerine üstün olduğu düşüncesi üzerine kurulu bir anlayış ve örgütlerin (ve tarihlerinin) “kimlikleştirilmesi” sosyalist düşünce içerisinde “doğruları” ön plana çıkarmak bir yana kurgusal bir rekabetin, toplumsal gerçeklik içerisinde örgütlenmenin önüne geçmesi ve teorik birikim yaratmayan atışmalara hapsolunmasına yol açar. Genel olarak kapitalizmin, özelde de neoliberalizmin parçalıyıcılığı karşısında bir savunma olarak düşünülebilecek bu türden bir “kimlikleştirme”, sosyalist geleneğin kendini aşmacı ve ötekilerle buluşmacı dinamiklerinin de bastırılması, yeteneklerinin köreltilmesi anlamına gelir.

*Sol içinde bir tartışma konusu olan “bir”leşme meselesini “bir” olma gibi tekleştirici, ilksel özlemleri ifade eden ve toplumsallık karşıtı bir istek üzerinden ele almaya karşı çıkılması ve birleşmenin farklı olanları bir arada tutabilecek hedef, potansiyel ve enerjilerin yaratılması meselesi olarak değerlendirilmesi solun toplumsallaşmasında bir adım olabilir.

*Devlet, her şeyden önce kapitalizmin mülkiyet ve üretim düzeninin temel bir parçası olma özelliğini koruyor ve kapitalizmi aşacak bir sınıf mücadelesinin farklı bir kamu gücü kurmak üzere bertaraf etmesi gereken bir kapitalist ilişki biçimi olarak önümüzde duruyor. Nasıl ki sermaye emeğin kendine yabancılaşmış ve üzerinde tahakküme dönüşmüş bir biçimi ise, devlet de toplumun kendine yabancılaşmış ve kendi üzerinde tahakküme dönüşmüş bir biçimidir. Bir yanıyla emek olmadan sermaye ilişkisinin, toplum olmadan da devlet ilişkisinin hiçbir anlamı yoktur ve gücün kaynaği birincilerdedir. Bu gücün geri kazanılmasının, kaynağın canlandırılmasının ve bu yeni güç ilişkisinin aşılmasının yollarını aramak ve bulmak, liberal siyasetin değil sosyalist siyasetin bir amacı ve yeteneği olabilir.

*Liberal demokrasinin toplumun üzerindeki bazı baskıların hafiflemesi, çeşitli insan ve grupların yaşamlarının iyileşmesi ve güçlenmeleri, toplumsal muhalefetin söz söyleme ve hareket etme alanının genişlemesini sağlayan yönleri vardır. Bununla birlikte bu yönlerin burjuva demokrasisinin ayrılmaz parçaları değil -zaten burjuva hiç değil- işçi sınıfı ve toplumsal muhalefetin kazanımları olduğunu unutmamak gerekir. Bu bağlamda tarihin “ileri bir fazı olan kapitalizm (burjuva demokrasisi)” anlayışını bir kenara bırakmak anlamlı olur. Sosyalist bir düşünce ne demokratik kazanımları değersizleştiren, ne de sosyalizmin demokratik kazanımlarla geleceğine inanan bir konumda durabilir. Demokratik kazanımları değerizleştirmek bunların insanların deneyimine etki etmediğini söylemek ve sadece kendi kurgusal kavga dünyasında dönüp durmak demektir. Diğer yandan demokratik kazanımlarla radikal bir demokrasiye, bir tür sosyalizme geçilebileceği düşüncesi de liberal demokrasinin temel esprisini gözden kaçırır. O da, siyasal alanın ekonomiden “ayrışmış” olması ve siyasetin "ekonomi"nin temeline dokunamamasıdır. Siyasal alan sosyalist bir demokrasi anlayışındakinden farklı olarak üretim araçları üzerinde herhangi bir kontrol anlamına gelmediği gibi, piyasasayı düzenleme biçimlerinin de “ekonominin” özüne dokunmak olduğuna inanmak güçtür. Siyasal kazanımlar kişileri piyasa karşısında daha az güçsüz hale getirebilir ama piyasa tahakkümü, piyasaya bağımlılık ve üretim araçlarından yoksunluk gerçekleri değişmez; sermaye mantığı tüm kurallarıyla işlemeye devam eder.

*Otoriter uygulamalar, devlet baskısı ve faşizm karşısında toplumsal muhalefetin ortak duruşu sosyalist mücadele için de önemlidir.  İnsanlar ve tüm canlılar üzerindeki baskıları hafifletecek, onların yaşam hakkı başta olmak üzere diğer tüm haklarına sahip olmalarını sağlayacak, kültürel birikimleri, ortak yaratımları, toplumsal bir aradalığı, barış ve adaleti tesis edecek ortak mücadelelerin dışında yer almanın sosyalist ilkelerle açıklanması mümkün gözükmemektedir. Diğer yandan böyle bir ortaklıkta her bileşenin fikir ve duruşunun eriyip gitmesinin de bu sayılanlardan herhangi birinin sağlanmasına faydası olacağı şüphelidir. Ortak bir hedef için yaratılan bu bir araya gelişin; faşizmin, savaş ve baskının her türden tekleştirici ve katılaştırıcı etkisine kendi içinde de direnmesi önemlidir. Bu türden bir mücadeleye girilmesi aynı zamanda sosyalist bir devrim iddiasından vazgeçilmesi demek olursa, burada kapitalizmin değil faşizmin sürekliliğine dair bir varsayım taşınmış olur. Halihazırda var olan ya da potansiyel baskının karşısında her zaman faşizme karşı duruş pozisyonu alınması demek o kapitalist devlet hiçbir zaman devreden çıkarılamayacak demektir. Çünkü kapitalizmin özüne bu şekilde dokunmak mümkün değildir. Sosyalist iddiadan vaz geçilmesinin başka bir sebebi zaten herkesin her zaman baskı altında olması ise eğer, bu varsayım da yine kapitalizmin bir baskıcı devlet sistemi olarak anlaşılmasından öteye geçilemediğini düşündürmektedir. Yine kapitalizmin özü korunmaktadır.

*Burada bahsedilen düşünceler ve bu metin yazılırken akla gelmeyenler, sınıf mücadelesinde yeni teorik ve pratik yolların aranması ve yakın hissedilenlerin güçlendirilmesi gerekliliklerini hissettirmektedir.

 Bu bağlamda, bu sayfanın fikirleri bazen tekrardan ibaret olacaktır, bazense özgün; bazen kendi çizgisini yaratmaya meyledecektir, bazen de yakın çizgilerin desteklenmesi anlamına gelecektir. Bu sayfayı oluşturan, buradaki fikirlerin, düşünsel gerilimler yaratarak teorik ve fiziki anlamda sosyalist bir araya gelişlerin heyecan ve imkanlarını çoğaltması arzusudur. Farklı bir toplumsallığın şu an içinde bulunduğumuz kadar somut bir (alternatif) gerçeklik olduğu düşüncesi de bu sayfanın üzerine kurulu olduğu temel fikirlerden biridir. Sayfa sınıf hareketi ve sosyalist mücadele için halihazırda var olanların yanına konmuş, zaman zaman onlara eleştirel yaklaşan bir düşünme alanı ve eyleme vesilesi olarak düşünülebilir.

Baran

Sayfaya Dair: Yola Çıkış Noktası

 Bu sayfayı oluşturan, buradaki fikirlerin düşünsel gerilimler yaratarak teorik ve fiziki anlamda sosyalist bir araya gelişlerin heyecan ve imkanlarını çoğaltması arzusudur. Farklı bir toplumsallığın şu an içinde bulunduğumuz kadar somut bir (alternatif) gerçeklik olduğu düşüncesi de bu sayfanın üzerine kurulu olduğu temel fikirdir. Sayfa sınıf hareketi ve sosyalist mücadele için halihazırda var olanların yanına konmuş, zaman zaman onlara eleştirel yaklaşan bir düşünme alanı ve eyleme vesilesi olarak düşünülebilir.

 Eleştirel bir duruşa sahip her düşünce ve özellikle de Marksist referanslarla hareket eden sosyalist düşünce için; toplumsallığın eleştirel bir okumasını yaparken, bir yandan da o toplumsallığın bir parçası olarak kendi üzerine eleştirel bir şekilde düşünebilme vazgeçilmez bir özelliktir. Bu, genel kavramlardan ve teorilerden kaçınmak gibi kendisi de mutlakçı ve anlama çabasını yok eden bir eğilim değil; kavramsal gerçekliği de gerçekliğin bir biçimi/bileşeni olarak ele alan, varoluşun çelişki ve hareketini kavrayabilen ve içeren bir düşünce üretme çabasıdır. Bu çabanın bütünleştirici özelliği, birincisi teori ile pratik arasındaki ayrımı aşma çabasında, ikincisi bununla bağlantılı olarak “parçaların” içsel ilişkilerine ve bütünselliklerine dikkat ederek içine girdiği tutarlılık çabasındadır. Burada söz edilen bileşenlerini cansızlaştıran/hareketsizleştiren modernist bir “birlik” değil, bileşenlerinin canlılığından türeyen ve onu çerçeve içine alan bir bütünselliktir.

 Bu bağlamda bu sayfanın hazırlanışına vesile olan bir gözlem şudur ki, birçok istisnai eğilime karşın Türkiye’de sosyalist düşünce eleştirel bir düşünümsellikten uzaklaşmıştır. Hakim yaklaşımlar içerisinde bir yanda “yeni” olana karşı bir savunma olarak sertleşen "geleneksel" teorik ve politik eğilimler, bir yanda da bütünsellik arayışını ve dolayısıyla kapitalizmi yok etme iddiasını terk etmiş teorik ve politik eğilimler duruyor gibi gözükmektedir. Bu iki eğilim de kapitalizmin aşılması için kavrayış ve hareket açısından birçok noktada eksik gözükmektedir.

 Bu düşünceler ışığında bu blog, sosyalist düşünce ve sol anlayışlardaki kavram ve pratiklerin yeniden düşünülmesi, hayatın gündemlerine dair sorular ve tartışmalar üretilmesi, bu çerçevede yeni kavramsal ve pratik hareketliliklere vesile olunmasını amaçlamaktadır. Bununla birlikte, bu sayfa ne bu yöndeki başka çabalardan bütünüyle farklı olma iddiasında, ne de eleştirel yaklaşılan görüşlerin bütünüyle dışında olma iddiasıdır. Burada esas amaçlanan sınıf mücadelesi ve sosyalist harekete görece sık rastlanmayan noktalardan katkılar sunmaktır. Aynı zamanda bu blog kuşkusuz, savaş politikaları, katliamlar ve yoğun devlet baskısının toplumsal muhalefeti, canlılığı ve düşünceyi dondurma ve hapsetme çabasına karşı durmanın yollarından bir tanesi olarak da ortaya çıkmıştır.

 Fikir ve eleştiriler için iletişim adresi şöyledir: eleştirelsosyalistdusunce@gmail.com