7 Ocak 2017 Cumartesi

İktidar Bloğu Bir Araya Gelirken Düşünmeye Devam Edebilmek: "Mahalledeki AKP"

  İktidar bloğu, ya da genel anlamıyla sağcılık bir araya geldi diyebiliriz: Devlet Bahçeli, AKP’nin kriz anlarında oyuna giren santraforu gibi davranıyor. Dönem dönem kıpırdayan, Saadet, BBP, Has Parti vs. gibi formlar alan radikal sağcılık tamamen lağvedildi gibi görünüyor. Batı karşıtlığı, Kürt sorununa karşı askeri, her türlü özgürlük meselesine karşı milli güvenlik söylemini öne çıkaran sağcı yaklaşımlar da, AKP’nin son dönem söylemleriyle ıskartaya çıktı.

 Hatta Haydar Baş’a bile gerek kalmadı, dolar bozdurma kampanyalarından yerli malı kullanalım önerilerine bir milli ekonomi seferberliği ilan edilmiş oldu: Oysa onun vaatleri ne güzeldi, erkenden evlenip ev kredisine girecektik. AKP bunun da yolunu yaptı zaten, üniversite öğrencilerinin bir an önce evlenmesi için maddi motivasyonları mümkün kıldı.  Eskiden öğrenci muhalefetiyle kavga ve taşrada sindirmeyle görevli ülkücü gençlik cazibesini yitirirken, AKP’ye yakın Osmanlı Ocakları bu ihaleyi kazandı gibi görünüyor.

 Peki, hiç mi çatlak yok? Bu Parti-Devlet’te mahsur mu kaldık Hotel California gibi? Sevinç Doğan’ın AKP araştırması politik bir perspektifle incelendiğinde AKP’nin ilahi değil dünyevi bir birlik olduğunu gösteriyor. Bütün bu kapatılmışlık hissiyatında medyasından devlet dairesinde her yerde karşılaştığımız Parti-Devlet bir felaket gibi üstümüze çökmüş hissettirse de, kitap AKP’nin büyük bir şirket olarak bu birliği bir arada tutmak için aktif çaba gösterdiğine dair emareler barındırıyor.
 Sevinç Doğan, Kağıthane’de Sanayi Mahallesi’nde AKP örgütlenmesini incelemiş.* İlçe yönetim kurulu üyeleri, mahalle temsilcileri, kadın ve gençlik kolları başkanlarıyla görüşmüş, toplantılara katılmış. Solun kalelerinden Kağıthane’nin nasıl AKP’nin oy deposuna dönüştüğünü anlamaya çalışmış. Öncelikle belirtmek gerekir ki, 12 Eylül sonrasında solun tasfiyesi, neredeyse soykırıma uğratılması, kitapta bir hayalet olarak farklı kişilerin anlatısıyla belirmiş. Araştırmanın örneklemi AKP militanları olsa da, solcuların ve Alevilerin Kağıthane’den atılışı hikayelere sızmış. Bunlara ek olarak, Doğan Kürtlerin ve Alevilerin AKP’de temsil edilemeyişini ve yönetici kadrolarda yer alamayışlarını da özetlemiş.
  Doğan, partinin bir şirket gibi işletildiği analizinde bulunuyor: Her şeyin raporlandığı, denetlendiği ve üye ve oy sayısı olarak rakama dönüştürülen performansın terfi ya da tasfiye için temel bir unsur olarak kullanıldığını farklı örneklerle gösteriyor. Buna, kravatlı ve takım elbiseli bir görüntü eşlik ediyor. Belirli bir üslup ve adap ise işin başka bir ayağı – bu değişimi, Cihan Tuğal da Pasif Devrim isimli kitabında anlatmıştı. Boğazlı kazağın modası ne kadar canlıdır bilinmez ama birilerinin takım elbisesi birilerininkinin yanında Aksaray işi kalacağını akılda tutmak önemli olabilir.

 Sonrasındaysa, partide aktif olarak çalışanların temel özelliklerini belirlemiş. AKP’de yönetici konumunda bulunanların çoğu, esnaf ya da serbest meslekle uğraşan, inşaat ve ilişkili sektörlerden para kazanan insanlardan oluşuyor. Bir miktar zengin olmanın particilik yaparkenki önemi yadsınmıyor, aksine açıkça dile getiriliyor. Şüphesiz bu, yoksulların ve maaşlı çalışanların dışlanması, en azından kenara itilmesi anlamına geliyor.  AKP inşaat zenginleri tarafından finanse edilip yönetilen bir parti olarak düşünülebilir. Buraya kadar çoğumuzun iyi kötü gördüğü bir nokta olabilir bu. Ancak, Doğan’ın başka bir önemli gözlemi ise eğitim sermayesinin partide yükselmek için hala önemli olduğu. Dolayısıyla giderek önemsiz görünen “okumak”, hala belirli potansiyellerin kökeni olarak bir arzu nesnesi olarak yerini konuyor denebilir. En temel dayanışma pratiklerinin başında gelen “ders verme” henüz tamamen tahtından edilmiş diyemeyiz diye düşünüyorum.

 Sevinç Doğan, siyasi yabancılaşma alt başlığında ise ilçe ve mahalle yönetimi gibi aktörlerin yalnızca merkezden gelen kararları ileten birimler olarak çalışmasına işaret ediyor. Her ne kadar, Halk Meclisleri gibi öneriler Milli Görüş Hareketi’nin Bahri Zengin gibi teorisyenleri tarafından projeleştirmiş olsa da, halihazırdaki pratik bundan çok daha uzakta görünüyor. Eğer ki, kitlelerin politikaya aktif katılım arzuları olduğuna dair bir iddiadan bahsedilebilirse, burada bir yarılma potansiyeli olduğu düşünülebilir. Kitabın içindeki başka bir hikayenin de burayla ilişkilendirilebileceğini düşünüyorum. MHP’den transfer olup merkez bağları güçlü olan belediye başkanının, taban örgütlenmesinde güçlü başka bir figür tarafından yerinden edilmesi merkez-çevre geriliminin farklı bağlamlarda canlanabileceğine dair bir emare olarak görülebilir. Taban, merkeze isyan ediyorsa, emir alan taban demokratik meclislerle temas ettiğinde neden bir kırılma olmasın?

 Benim dikkatimi çeken başka bir nokta da Kağıthane Belediyesi de taşeron işçiliğin ilk denendiği kurum olması. Proje burada başarılı olunca Recep Tayyip Erdoğan’ın büyükşehir belediye başkanlığı döneminde yaygınlaştırılmış. Şüphesiz bu tarz işçilik birçok kapı açıyor. Kadrolaşmaya imkan veriyor, sendikalaşmayı kontrol altında tutuyor, ucuza geliyor, itaatin ödülü olarak tekrar tekrar ortaya koyulabiliyor. Belirli bir popülizmi ayakta tutuyor (ve Haydar Baş’ı oyundan çıkarıyor). İhalecilik veya inşaat gibi sektörlerin de dönemsel işçilikten yararlanması işin başka bir boyutunu oluşturuyor. 7 Haziran’dan sonra belediyelerin dönemsel ve taşeron birçok işçi istihdam ettiği haberlerinin kulaktan kulağa dolaştığını unutmayalım. Bu kişiler, dönemsel olarak işe alındılar ve durumları belirsizliğini koruyor, koruyacak. Dolayısıyla, taşeron işçilik ve güvencesiz işçiliğin AKP’nin kırılgan noktalarından olduğu hala iddia edilebilir.

 Kitabın son kısmında ise yoksul bir ailenin AKP’ye katılımı ele alınıyor. Burada da, farklı arzuların ve özellikle Erdoğan şahsında özdeşleşmelerin mümkün olduğunu görüyoruz. Ancak, bir soru var ki o hala büyüsünü koruyor: AKP’de çalışmayıp ona oy veren yoksulların motivasyonu ne? Onların arzuları ve bağlanma biçimlerini anlamak da yeni politikalar ve söylemler için ilham kaynağı olabilir.

 AKP kuşatmasının çok derin ve güçlü olduğu bir gerçek. Sevinç Doğan’ın kitabının bu kuşatma atmosferinde AKP’nin de bir ittifak ve belirli dertlerden malul bir ittifak olduğunu hatırlatması açısından önemli olduğu söylenebilir. Politikasızlık ve sıkışmışlık hissiyatında, en azından potansiyel kırılma noktaları açısından hazırlıklı olmak için belirli fikirler verebilir. AKP’yi büyülü bir yekpare kötülük olarak düşünmek yerine dünyevi bir kırılgan bir araya geliş olarak düşünmek (ve buna uygun dil ve politika üretmeyi tartışmak) en azından hayatta olduğumuza dair bir duyum sağlayabilir.

*Sevinç Doğan. Mahalledeki AKP: Parti İşleyişi, Taban Mobilizasyonu ve Siyasi Yabancılaşma. İletişim Yayınları, 2016.

            Barış

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder