26 Aralık 2017 Salı

Hayatı Gerçekten Dönüştürmek

( Temsiliyetsiz blogunda çağrısı yapılan kolektif politik aktörlük tartışmasında yer alan yazılara bu blogda da yer verilmektedir. Tartışmaları başlatan çağrıya şuradan ulaşabilirsiniz: https://temsiliyetsiz.wordpress.com/2017/10/26/100/ )
 Yazının kaynağı: https://temsiliyetsiz.wordpress.com/2017/12/11/hayati-gercekten-donusturmek-ozturk-sazende/ )

hayatı gerçekten dönüştürmek / öztürk sazende
 
Devrimcilerin yanılgılarından bir tanesi önerdikleri eylemde ortaya çıkıyor. Öyle büyük ve zor eylemler öneriyorlar ki, insanların içine girmesi, takip etmesi hatta desteklemesi bile çok zor oluyor. Bunun için de hep eylemleri kendileri yapıyorlar, hep kendi yaptıkları eylemlere insanları davet ediyorlar, sonra insanlar gitmeyince de kızıyorlar. Ben bunun altında ciddi bir kibir görüyorum.

Halbuki devrimcilik başka bir iddia değil miydi? Ben devrimciliğe dair iddiada şöyle bir yan görüyorum: insanları kendi yaptığı eyleme çağıran değil, insanların kendi hayatlarına sahip çıktıkları, inisiyatif aldıkları, öfkelerini anlamlı tepkilere dönüştürdükleri, kendileri gibi öfkelenen insanlarla bir araya geldikleri, hayatı anında dönüştürebildikleri mekanizmalar kurmak, bunları geliştirmek. Yani, insanların kendi eylemlerini yapmalarına destek olmak, kendi hikayelerini yazmalarına destek olmak. Bu, hem daha samimi, hem de insanların kendilerini güçlendiren bir şey. Bir “devrimciler” grubunun “halk” adına konuşmasını engelliyor. Halkın kendi adına konuşmasını ifade ediyor. Devrim biraz da böyle bir şey değil mi zaten?

O zaman tabi kafada bir başka soru işareti ortaya çıkıyor. Devrimcilik iddiası nerede, nasıl başlıyor, “halk” ile nasıl bir farkı olacak devrimcinin, gibi. Tabi öncelikle bir şeyi kabul etmek gerekir ki, tek bir devrimcilik tipi, tarzı söz konusu değildir. Farklı devrimcilikler mümkündür. Ama bazı genelleştirmeler yapılabilir. Örneğin, devrimci tabi her daim iyi bir insandır, gündelik hayat içinde duruşuyla, hayata dokunuşuyla fark yaratır. Bunu herhalde en iyi Kazım Koyuncu özetlemiştir: “Devrimi düşlüyorsan ona göre yaşarsın. Yürüyüşün farklı olur. Bakkala, manava başka türlü davranırsın. Bunun için sana kimse puan yazmaz tabii; ama anlarlar. Orada birisi farklı yürüyordur.” Bu fark yaratma meselesini önemsemek gerekir. Çünkü, zira, fazlasıyla çürümüş bir toplumda, hayat her gün insanların birbirlerine yaptığı kötülüklerle kurulurken, her gün en ufak bir adaletsizlik başka insanların hayatlarında büyük etkiler yaratırken, her gün daha fazla yalnız kalırken ve atomize olurken, “başka türlü” ilişkiler geliştirmek, icat etmek, yaymak bir zorunluluk. Yani yaşam içindeki küçük donkişotlar misali, gündelik hayatın faşizmine direnmek, doğru bildiğini yapıp etmek, hayatın içinde iyiliği kurmak ve yaymak, yılmadan bunu yapmak, devrimciliğin herhalde en temel farkıdır. Hayatı bölüşmek, paylaşmak; güzelliği yaymak, geliştirmek; dostluğu, arkadaşlığı, aşkı, sevgiyi güçlendirmek, yaygınlaştırmak; işte mesela bir bakışla insanların yüreklerini okşamak, onlarda güven uyandırmak, hadi belki biraz abartı olacak ama, bir bakışla insanlarda “insanlığa inanç” uyandırmak, muhtemel ki en temel devrimcilik olarak ifade edilebilir. Gündelik hayatın faşizmine ve bu faşizmin insanları yutmasına karşı, gündelik hayatta direnişi kurmak.

Tabi iyi ve güzel bir insan olmak yeterli değil. En baştaki meseleye geri dönecek olursak, devrimciler halkın katılacağı eylemler değil, halkın kendisinin inşa edeceği eylemleri organize edecek kurumlar geliştirir. Devrimcinin şu hayata en temel katkısı herhalde budur. Dünyaya tek bir çivi çakılması bu anlama gelir. İnsanlar bir araya gelebilsin, yan yana durabilsin, birbirlerini destekleyecekleri, kendi sorunlarına çözüm bulabilecekleri, kendi hayatlarını ellerin alabilecekleri, karar verecekleri, sorumluluk alabilecekleri ve dolayısıyla, bütün bunların hepsi yoluyla hayatlarını dönüştürebilecekleri imkanlar yaratsın. Devrimcilerin “ulvi” bilgi birikimleri, devasa entelektüel birikimleri yoktur. Devrimciler, yukarıdakileri yapacak mekanizmalar kurmaları ile tanınırlar. Başka bir şeyleri de yoktur. Ernesto Guevera’nın ifade ettiği devrimcilik meselesi de buradadır: “devrim için savaşmak”. Savaşmak her daim bilindik savaş araçlarıyla yapılmaz. Mücadele, gündelik hayatın faşizmi ile küresel şirket kapitalizminin devasa dünyası içinde, binbir ihtiyaç ve imkan çeşitliliği içinde devam etmek zorundadır.

Yani, büyük bir kibir ile davet edilen zor eylemlerin aksine, devrimcilik basit, herkesin yapabileceği, kapsayıcı, demokratik, iyi ve güzel, insanı özgürleştiren, mütevazi hayatlar ve hayatları dönüştürecek alet edevatlar üretmek meselesidir. Halk adına, halk için değil, herkes için yapmayı, herkesin yapabileceği şekilde yapabilecek derin bir bilgeliği gerektirir. Gerisi, fasa fisodur, laf kalabalıklığıdır. Bu ülkede devrimcilik büyük bedeller ödemekle özdeşleştirilegelmiştir. Halbuki hakikat de hayat da başka bir yerde aranmak zorundadır. Çok basit bir yerde: hayatı gerçekten dönüştürmekte.

(Okur Mektubu – Öztürk Sazende)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder