28 Mart 2017 Salı

Örgüt ve Temellük

Umut Kocagöz

 Bir şeyi temellük etmeden onunla nasıl bir ilişki kuracağımızı bilmiyoruz. Bu, esas olarak kendi cehaletimizin sonsuzluğu. Basit bir önerme ile başlayalım: Komünizmin kendisi temellük edilemeyeceğinden, örgüt de temellük edilemez. O kimsenin malı ya da çocuğu değildir. O ancak insanlar arasındaki bir ilişki, spesifik bir ilişki ve duygulanım olarak kavranılabilir.

  Örgütün temellük edilemeyeceği düşüncesi, örgütlenmenin kendisini bir ilişkiler ve duygulanımlar ağı olarak tanımlamak şeklinde ifade edilmelidir. Yani, komünizm ne bir kimlik veya grup tarafından temellük edilebilir, ne de onun tek bir görünme biçiminden bahsedilebilir. Esasında komünizm derken bir “idea”dan bahsedecek isek, kötü bir kavramsallaştırma olsa bile, yalnızca bu şekilde bir ideadan bahsedebiliriz. Yani, aslında Platon'a atfedilen ama Platon'da var olmayan “idea” düşüncesinin esasına, her şeyin kaynağı ve esası olarak 'iyi' ve 'güzel'e yönelik çabanın kendisini idea olarak kavramsallaştıracak isek; yani esasında komünizmi bir varlık (entity) olarak değil de, bir olma hali ve yapma hali olarak düşünecek isek, komünist idea tam da bu olma ve yapma halinin kendisi olarak kavramsallaştırılabilir. Ancak, eğer tam da Platon'a (bir tahrifat olarak) atfedilen anlamıyla bir komünist ideal'den bahsedecek isek, böyle bir komünist idealin mümkün olmadığını söyleyeceğiz. Çünkü, varlığın rasyonel açıklanması olarak, böylece bir nesnel varlık olarak komünist idealden söz edemeyiz. İdea kavramsallaştırmasının temel problemi budur ve ide bir temellük nesnesi olarak düşünüldüğü sürece, bir nesnenin bilinmesi gibi analitik bir kategori içerisinde düşünüldüğü sürece, komünizm mümkün değildir.


 Bu açıdan komünizmi bir bilme nesnesi, bir varlık olarak değil; bir oluş olarak, hatta Marx ve Engels'in muhteşem tarifiyle, “bugünkü harekete verilen isim” olarak kavramak mümkün hale geliyor. Komünizm tarihsel olarak "bugünkü koşulları ortadan kaldıracak hareketin ismidir".  Bu açıdan bizim dışımızda veya dışarıda bir yerde, bir nesne veya ideal olarak değil, oluş halinde, bizde, insan ilişkilerinde, insanlar arasında üretim ilişkilerinde, dayanışmada, ve maddi dünyanın bir paylaşım olarak üretildiği yerdedir. Komünizmin komünist oluşunun bir prensibi, komünizmin temellük edilemeyeceğidir. Bu durum, tam da bu oluş halinin mümkün kıldığı pratiklerinde aranabilir. Yani komünizm, komünist olduğu için, tam ve yalnızca bu nedenle, temellük edilemez. Kimse, komünizm adına komünizmin hakikatini savunduğunu ve hatta onu üstlendiğini iddia edemez. Bu iddia komünist oluşla tezat oluşturmaktadır.

 Komünizm bir bilgi nesnesi olmadığından açıklanabilir ve anlatılabilir değilse, ancak onun nasıl bir şey olduğunun bilinmediğinin, ona dair cehaletin farkında olunduğunun bilincine vararak, yani komünizme dair kibrimizden kurtularak, mütevazı bir şekilde onu kavrayabiliriz. Bu kavrayışın kendisi esasen komünist oluşun pratiğidir. Komünist oluş, komünizmi bilme, komünizmle olma ve komünist pratiğin eşanlı olarak gerçekleştiği praksisi ifade eder.

 Tam da bu nedenle komünizm temellük edilemez. Komünizm bir ilişkiler etiği ve dünyayı yapmanın bir biçimi olarak bir varoluş pratiğiyse, bu pratiğin kendisi de yapma yani yaratma pratiğinin bütün olumsallığını içinde barındırdığı için temellük edilemez. Bu açıdan komünizm bir örgüt olarak düşünülebilirse, örgütün kendisi de temellük edilemez. Komünizm tam da bu açıdan "gelmekte olan ortaklıktır". Her zaman gelmenin kıyısında olan, yalnızca olan ve olduğu için de her daim gelecek olan, geleceği yapan, geleceği mümkün kılan ortaklığımız.

 Örgüt, komünizmin örgütlenmesiyse, onu devlet pratiğinin dışında düşünmek gerekir. Komünizm devlet-olmayandır; devletin işgal ettiği varlık alanının karşı işgalidir. Başka bir ifadeyle, devlet-olmayanın kendisini kurduğu ve örgütlediği yerdir. Devlet-olmayan derken biz yine bizim dışımızda bir varlık ve bilme nesnesini ifade etmiyoruz. Aksine, devlet-olmayan, devletin yokluğu değil, devlet-olmayanın kendini mümkün kıldığı müşterek alanın inşa edilmesidir. Bu alanı mümkün kılan şey ise devlet-olmayanın olma pratiği, oluşudur. Devlet-olmayan, devletin işgal ettiği alanların karşı-işgal yoluyla müşterekleştirilmesi, böylece toplumsalın ve siyasetin müşterekleştirilmesi yoluyla örgütlenmektir.

 Devlet-olmayanın müşterekliği, komünizmin temellük edilemezliği ile birlikte düşünülmelidir. Bir siyasal birim olarak toplumsal örgüt, kimseye ait olmayan ve bu nedenle herkes için varoluşu mümkün kılan, kimsenin sahip olmadığı ve mülk edinmediği, bu mülk edinilemezliği de zorunlu ilişkiler biçiminde örgütleyen mekandır. Örgüt, zorunlu olarak müşterekse onun bir sahibi yoktur; onun bir sahibi yoksa zorunlu olarak müşterek olmak durumundadır.

 Örgüt kendisini bir ilişkiler ve duygulanımlar pratiği olarak örgütler. Esasında mevcut bütün siyasi örgütler, bir fikir etrafında toplanmış gruplar ya da partiler olarak örgütlenmiş, yani burjuva biçimde örgütlenmiş örgütler, birer sosyal ilişki ağıdır. Ancak bunlar bir yanılsama üzerine örgütlenmiş fikir birlikleridir. ‘Komünizmi’ bir fikir olarak benimsemiş/sahiplenmiş olsalar da, devlet-olmayan’ın gelişini/oluşunu üretim ilişkilerinin dönüştürülmesi, eğitim, çıkarların ve ihtiyaçların karşılanması v.b. momentlerle dolayımlayarak sürekli ertelerler. Yanılsama, komünizmi bir fikir ve mülk edinilecek bir bilgi olarak kabul etmekten kaynaklanır. Kendi içlerindeki fikir birliği dolayımıyla kurulan duygulanım ve ilişki ortaklığı, temelde devletli yapıda kendine yer bulabilen bir işlevi yerine getirir.. Bir cemaat olarak bu tarz örgütlenmelerin temel mülkiyeti kimliktir ve bu kimliğin iddiası, komünizmin hakiki biçiminin bilgisine sahip olmak üzerinden, komünizmin temellüğüdür. Halbuki komünizm de örgüt de temellük edilemez.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder