[1]
Baran Gürsel
Daha evvel, sınıf oluşum/bozuşum sürecine yönelik ruhsal bir yaklaşım modeli önermiştim.[2] Bu modele göre, "işçileştirilme anı" ile "sınıfın, kapitalizmle birlikte kendini de yıkacak kadar olgunlaşması" arasında gerçekleşen sınıf sürecinin dört özdeşimsel aşaması vardır. Aşağıda kısaca tanıtacağım bu aşamalardaki özdeşleşmeleri mümkün kılan, işçilik durumunun evrensel özelliği olan "birincil güvencesizliğin" öznelleşmesi ve bunun sonucunda ruhsal dünyanın -bazı öğelerinin- "birincil çaresizlik" durumuna gerilemesidir. Bu gerileme, işçilerin, “yeni” sınıfsal nesnelerle (işveren, işçiler, sınıfsal kurumlar, sermayenin farklı biçimleri, devlet, vb.) bireysel ve kolektif olarak çeşitli özdeşleşmeler kurmasına ve onları farklı şekillerde içselleştirmelerine zemin hazırlar. Sınıf oluşum/bozuşum sürecinde gerçekleşen özdeşleşmeler, hiyerarşik ve eşitlikçi olmak üzere iki düzeyde kurulur. Aynı zamanda bu özdeşleşmelerin, işçileşme ve işçileşmeye direnme olmak üzere iki hattı vardır. Dolayısıyla sınıf, iki hatta ve iki düzeyde, yani dört kümede sınıf deneyimi ifadelerinin (işçilerin bireysel ve kolektif söz ve eylemleri) üretildiği ve bu kümeler arasında gidiş gelişler içeren özdeşimsel bir süreç olarak düşünülebilir. Bu dört küme şöyledir:
1. Hiyerarşik özdeşleşme düzeyinde işçileşme: Bu aşamada yer alan sınıf deneyimi ifadeleri, sınıfsal nesnelere (işveren, işçiler, sınıfsal kurumlar, sermayenin farklı biçimleri, devlet, vb.) bir ebeveyn konumuna doğru yapılan yatırımlar ve nesnelerin idealizasyonu üzerine kuruludur.
2. Hiyerarşik özdeşleşme düzeyinde işçileşmeye direnme: Bu aşamadaki ifadeler, sınıfsal nesnelere bir ebeveyn konumuna doğru yapılan yatırımlar ve nesnelerin idealizasyonunun yadsınması üzerine kuruludur.
3. Eşitlikçi özdeşleşme düzeyinde işçileşme: Bu aşamadaki ifadeler, sınıfsal nesnelere kardeşlik düzleminden yapılan yatırımlar ve kardeşliğin olumlanması üzerine kuruludur.
4. Eşitlikçi özdeşleşme düzeyinde işçileşmeye direnme: Bu aşamadaki ifade, sınıfsal nesnelere kardeşlik düzleminden yapılan yatırımlar ve mevcut kardeşliğin yadsınarak topluma doğru genişletilmesi üzerine kuruludur.
Sınıf oluşum/bozuşum sürecinin özdeşimsel aşamaları arasındaki gidiş gelişler, aracı unsurlar (meslek, emek süreci, bilinç, örgütlenme, sendika, biyografik öykü, cinsiyet, cinsel yönelim, kültür, ideoloji, vb.) tarafından şekillendirilir. Herhangi bir uzay-zamansal kesitte yer alan bir işçi veya işçi grubu, sadece bir kümeye giren sınıf deneyimi ifadeleri üretmez; aynı zamanda, bireysel ya da kolektif ifadeler tüm özdeşimsel katmanları içinde barındırabilir. Fakat iddiam odur ki, belli bir kesitte ortaya çıkan bireysel ya da kolektif sınıf deneyimi ifadeleri, belli bir kümede yoğunlaşma gösterirler.
Bu kısa özetten sonra, sınıf deneyiminin zamansal ifadelerini bu modele nasıl yerleştirebileceğimize geçebiliriz.
Protez zaman ve sınıf deneyiminin zamansal ifadeleri
Sınıf oluşum sürecinde işçiler tarafından çeşitli biçimlerde yorumalanarak, söz, eylem ve kurumlara dönüştürülen temel malzeme "ortak sömürü deneyimi" ise eğer, bu deneyimin kapitalist üretim ilişkilerinin yeni zamansal özellikleri ile bir bağlantısı olmalıdır. Çünkü, her ne iş yapıyor olursa olsun ya da çalışmayıp çalışmaya hazır durumda bulunsun her işçiyi kesen ortak gerçeklik, yaşamını idame ettirmek için belli bir zaman kesitinin kullanım iradesini başkasına devretme zorunluluğudur. Kapitalizmde iktisadi sömürü, bu zamanın çalınmasına, kullanılmasına ve üleştirilmesine dayanır. Bu zorunluluk sadece nesnel olarak kalmaz, kalamaz; sınıf deneyiminin çekirdeğini oluşturmak üzere öznelleşir, yani içselleştirilir. Bu, şu şekilde gerçekleşir: Kapitalist üretim ilişkilerinin tesiri altına girerek işçileşen kişiler, az önce de anılan birincil güvencesizlik deneyimi dolayısıyla yaşanan ruhsal gerileme sürecinde, ruhsal bir zaman kayması yaşarlar. Bu kaymada, egonun zaman işlevinde bir gerileme, eksilme, yarılma yaşanır. O ana kadar egonun bir parçası olarak gelişen, deneyimi zamansallaştırma işlevi –tamamiyle olmasa da belli parçaları açısından- dönüşüme uğrar. Ruhsal zaman kayması, kapitalizme özgü yeni bir zaman işlevinin, yani farklı bir zaman boyutunun içselleştirilmesine zemin hazırlar. Kapitalizmin, kullanım iradesi sistematik bir biçimde başkasına teslim edilmiş zamanı, yeni bir zamansallaştırma işlevi olarak işçiler tarafından içselleştirilir.
Bu yeni zamana, var olan zamansallaştırma “organında” gerçekleşen bir eksilme ve dönüşüme referansla "protez zaman" diyebiliriz. Protez zaman, hayatta kalmak için kullanımı başkasına devredilen yeni bir zamansallaştırma paradigmasına ve yeni bir zaman deneyimine tekabül eder. Bu, aynı zamanda, sömürü deneyiminin temelini oluşturan, bir işçinin başka bir işçiyi "burasından" tanıyabileceği bir unsur olarak düşünülebilir. Böyle yeni bir zamanı içselleştirmeyen bir işçi olamayacağı gibi, sınıf olma sürecinde işçilerin birbirlerini işçi olarak tanımaları da bu yeni zamanın tanınmasından bağımsız olamaz. İşçilerin, sınıf olma sürecinde içine girdikleri kolektif yorumlama süreçlerinin en temel malzemesi bu yeni zamandır. Tabii bu zaman, farklı durumlarda farklı türden deneyim ifadeleri üretilmesine sebep olabilir. Nasıl ki bir protezin kalitesi, teknik özellikleri, hangi organın yerini aldığı, toplumsal olarak nasıl algılandığı, vb. unsurlar protez kullanan kimsenin ruhsal deneyimini şekillendiriyorsa; protez zamanın kalitesi, teknik özellikleri, hangi organın yerini aldığı, toplumsal olarak nasıl algılandığı, vb. unsurlar da işçiliğe ilişkin deneyimin belirleyicilerindedir. Dolayısıyla ortaya, acıdan yabancılık hissine, kaybın yerinin doldurulamamasından fazlasıyla ikame edilmesine, utançtan yeni bir güç hissine kadar birçok deneyim çıkabilir.
Ben burada, bu deneyimleri üreten, protez zamanın örgütleniş biçimlerinin veya başka aracı unsurların ne olabileceği sorusunun ucunu açık bırakarak; sınıf deneyiminin zamansal ifadelerinin, işçilerin protez zamanla kurdukları ilişki üzerinden okunabileceği fikrine yaslanıp, bu türden ifadeleri sınıf oluşum/bozuşum sürecinin özdeşimsel kümelerine yerleştireceğim. Şu şekilde:
1. Hiyerarşik özdeşleşme düzeyinde işçileşme aşamasında üretilen zamansal ifadeleri Zamanın Genişlemesi başlığı altında toplayabiliriz. Buraya denk düşen ifadeler, protez zamanın idealize edilmesi, aşırı işlevsel kılınması ve öteki zaman biçimlerini kendine benzetmesi ve yutması üzerine kuruludur. Bu tip ifadelerin yansıtabileceği düşüncelerden bazıları şunlardır:
*Zamanın sınırsızlığı ("öğrenme hayat boyu sürer", "her zaman fazla zaman yaratılabilir") [3]
*Zamanın ve birikimin fetişleştirilmesi ("ne kadar çok deneyim kazanılırsa o kadar iyidir", "ne kadar erken başlanırsa o kadar iyidir")
*İş dışı zamanın iş zamanının uzantısı haline gelmesi (boş zamanı iş için enerji biriktirme ya da boşalma zamanı olarak değerlendirme)
*Zaman üzerinde aşırı kontrol sahibi olma (her şey için zaman yaratabilir olma)
*Zamanın tüketici özelliğinden mahrum olma (kuşakları aşan yüce değerlere yapılan göndermeler)
2. Hiyerarşik özdeşleşme düzeyinde işçileşmeye direnme aşamasında üretilen zamansal ifadeleri Zamanın Daralması başlığı altında toplayabiliriz. Buraya denk düşen ifadeler, protez zamanın temel düşman haline gelmesi, kişiyi kendine mahkum etmesi, sıkıştırması, daraltması üzerine kuruludur. Bu tip ifadelerin yansıtabileceği düşüncelerden bazıları şunlardır:
*Zamanın darlığı ve yetersizliği (“zaman hiçbir şeye yetmiyor”, “zaman sıkıştırıyor”)
*Zamanın sınırında olma (her an işi bırakacak gibi olma, her an işin sonu gelebilir diye bekleme)
*Zamanın hapsinde olma (aileyi bile görememe, kader mahkumu olma, çile çekme, molada “son bir sigara” içme)
*Zamana yetişememe (işe geç kalma, artık direnmek için geç olduğundan yakınma)
*Zamanı kontrol edememe (“zaman bize göre akmıyor”, “zamanı durdurmak isterdim”)
3. Eşitlikçi özdeşleşme düzeyinde işçileşme aşamasında üretilen zamansal ifadeleri Tanıma ve Hatıra Oluşumu başlığı etrafında toplayabiliriz. Buraya denk düşen ifadeler, protez zamanın ve işçiliğin tanınması, bunun üzerinden geçmişte ve şimdide ortak hatıralar oluşturulması üzerine kuruludur. Bu tip ifadelerin yansıtabileceği düşüncelerden bazıları şunlardır:
*Zamanı ve işçiliği tanıma (“kim dost kim düşman tanıdık”, “işçisiz kalkınma olmaz”, “vardiyalarımız ortaklaşmalı”)
*Geçmişi hatıraya dönüştürme (“öfke ve sorunlar birikti”, “sözler tutulmadı”, “işveren şöyle şöyle yollar denedi”)
*Güncelden hatıra oluşturma (“bundan sonra kimse aynı olmayacak”, “işçiler mücadeleyi unutmayacak”, “artık meslek hastalığında maaştan kesinti yapılmayacak”)
Bu ifadeler işçilik durumunun etrafında dolaşırken bu durumu tekrarlayan ifadelerdir.
4. Eşitlikçi özdeşleşme düzeyinde işçileşmeye direnme aşamasında üretilen zamansal ifadeleri Hafıza Oluşumu ve Zamanın Kırılması başlığı altında toplayabiliriz. Buraya denk düşen ifadeler, protez zamanın yeni bir işlev yaratması (sınıf hafızası); şimdinin, geçmişin hatırasını ve gelecek potansiyelini birlikte taşır hale gelmesi; hatırlamanın geride bırakmaya, geride bırakmanın da ileriye bakmaya işaret etmesi üzerine kuruludur. Bu tip ifadeler metafor olarak düşünebilir ve şu tür düşünceleri yansıtabilir:
*Alternatif tarih ve gelecek yazımı (“kahrolsun bağzı şeyler”, “ölmek var dönmek yok”, “bu daha başlangıç”)
*Hafızanın mekânsallaşması (park, meydan,“her yer taksim her yer direniş”)
*Hafızanın eylemselleşmesi (işgal, grev, kolektif üretim, forum)
*İş dışı zamanın iş zamanını bozması (iş bırakma, grev, parkta meydanda sabahlama)
Bu ifadeler işçilik durumunun bilgisini taşımakla birlikte bu durumun kendisinin aşılmasına yönelik eğilimler de barındırırlar ve katman katman yoruma açılabilecek sembol niteliği taşırlar.
Sınıf Siyasetinin İşlevine Dair
Sınıf bozuşumu, hafıza işlevinin sakatlanmasıyla birlikte hatıralara takılmaya, hatıraların bozulmasıyla birlikte hatıraların boşluğunda sıkışmaya, sıkışmanın kaldırılamaması ile birlikte protez zamana yapışmaya doğru giden bir süreçtir. Bozuşum; hafızayı ketleyen, unutturan, sıkışmaya katlanma kapasitesini zayıflatan aracı unsurların (güvencesizlik, denetim, şiddet, ikame doyum araçları, hiyerarşik ideolojiler, vb.) etkisinin yoğunluğuna ve aksi yöndeki eğilimleri destekleyen unsurların (yaşam güvencesi, emekten yana adil kurumlar, seçilebilir doyum araçları, eşitlikçi ideolojiler, vb.) göreceli zayıflığına işaret eder. Sınıf oluşumu ise yapışmanın sıkıntıya, sıkıntının hatıralara, hatıraların da yeni bir hafıza organına çevrilmesi sürecidir. Oluşum; sıkıntı veren, sıkıntıdan anlam yaratan, anlamdan düş yaratan unsurların etkisinin yoğunluğuna ve aksi yöndeki eğilimleri destekleyen unsurların göreceli zayıflığına işaret eder.
Sınıf siyaseti de, sınıfın, kapitalizmle birlikte kendini bile yıkacak kadar olgunlaşmasına katkıda bulunmayı amaçlayan bir unsursa eğer, kapitalizmin zamanından devrimci bir sınıf hafızasına doğru giden yolu inşa etmek onun temel gayelerindendir. O halde bu amaç çerçevesinde sınıf siyasetini (ve kendimizi) mahalli sınırları aşarak tüm işçileri evrensel olarak kesen zaman meselesine daha yakından ve sistematik biçimde bakmaya davet etmek anlamsız olmayacaktır.
-----
[1] Bu metinde, Eleştirel Sosyalist Düşünce Tartışma Toplantıları Dizisi kapsamında 21 Temmuz'da yaptığım “Süreç Olarak Sınıf: Sınıfı Oluşturan/Bozuşturan Ortak Mekân Olarak Zaman” sunumunda yer alan temel fikirleri, içeriğe daha uygun bir başlık çerçevesinde sunmaya çalışıyorum.
[2] Bu bölümde özetlenen tezlerin daha detaylı bir anlatımı ve her aşamaya denk düşen sınıf deneyimi ifadesi örnekleri için bkz. https://viraverita.org/yazilar/kapitalist-uretim-iliskilerinde-sinifin-ruhsalligi-kavramsal-ve-yontemsel-oneriler
[3] Parantez içindeki ifadeler ve temalar, farklı sektörlerde çalışan kişilerin güncel söz ve eylemlerinden, alt başlığın olası içeriğine dair bir fikir vermesi amacıyla sadeleştirilerek buraya alınmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder