KC: Sizin tanımladığınız gibi formel siyaset veya daha sık kullanıldığı biçimde reel (ana akım) siyaset, özellikle Türkiye’de çok yüksek bir ilgiyle karşılaşılan ana gündem başlığı olması yanında, toplumsal ve iktisadi dinamikleri takip açısından da önemli bir alan. Hangi siyasi perspektiften bakılırsa bakılsın, bu alanın analitik biçimde izlenmesi, ülkenin içinde bulunduğu duruma ve bunlarla ilgili üretilebilecek siyasete ilişkin dikkate alınması gereken verimli bilgiler sağlıyor. Elbette dünyayı, hayatı bütün ilişkileriyle anlamak ve bu ilişki örgüsüne bağlı olarak toplumu dönüştürmek iddiasındaki solun, böyle bir kaynağa ilgisiz kalması beklenemez. Ülkenin iktisadi, toplumsal hatta kültürel dinamiklerinin ip uçlarını formel siyasi alanda yakalamak, değişim ve değişim potansiyelinin izini sürmek mümkün.
Özellikle Türkiye’de seçimlere çok yüksek katılım oranlarıyla da çok açık biçimde gördüğümüz gibi, formel siyaset hemen her kesimin kendisini dolaylı ifade etmesinin neredeyse tek zemini olarak algılanıyor. Bunun siyasetin örgütlenme biçimi ve toplum-devlet ilişkisinin geleneğinden kaynaklanan çeşitli tarafları var. Yalnız Türkiye’de siyaset, aşağıdan yukarıya doğru örgütlenen ve taban dinamiklerinin kolayca formel alana yön verebildiği veya doğrudan etkilediği biçimde işlemiyor. Bu yüzden, gündelik siyasette olup bitenleri, açıklamaları, taktik ve stratejik hamleleri veri alarak ve anlık dalgalanmaları değerlendirerek varılacak sonuçlar çok isabetli olmayabilir. Hatta bu alanın çoğu zaman sahte hareketliliği yanıltıcı olabilir. Burada kastettiğim yanılma riski, çok sık kullanıma giren perde arkası kulisler ve siyasi mühendislik çabalarıyla sınırlı değil. Elbette onlara da dikkat etmek fena olmaz ama daha çok sürecin ve sürekliliğin takibi önemli. Siyasetin kendiliğinden kurmadığı veya henüz kurulamamış ilişkileri süreçleri takip ederek fark edebiliriz.
Dolayısıyla, güncel siyasi alanın takibi, onun sınırlarıyla kısıtlı olmama iddiasındaki bakış açıları için önemli kaynak. Ancak buradaki kritik nokta, reel siyaset alanını bir veri kaynağı olarak okumaya çalışmakla, onun kolay sonuçları çağıran çekiciliğinin akıntılarına kapılmak arasındaki dengeyi doğru yönetmek. Çünkü formel (reel) siyaset çok renkli ve hareketli ama bir o kadar da yanıltıcı bir gösteri sahnesi aslında. Orada olup bitenleri bağlamları içinde ve genel ekonomik, toplumsal, siyasal dinamiklerle ilişkisini kurmadan, her şeyi belirleyen bağımsız değişken gibi ele almak, eğlenceli veya heyecanlı bir sapmaya sebep olabilir. Bu yüzden, siyasi alandaki gelişmeleri aşırı güncel okumalarla sınırlı olarak değerlendirmemek ya da anlık gelişmelere fazla anlam yüklememek gerekir. Uzun erimli süreçlere bakmayı ve farklı parametreler açısından sürekli eleştirel taramaya tabi tutulması gereken bilgiler bunlar.
ESD: Sol siyasetin güncel iki gündemine dair birer soru sormak istiyorum. İlk sorum "bağımsızlık" meselesi üzerine olacak. Birinci soruyla da bağlantılı olarak, sol perspektifin ve siyasetin düşünsel bağımsızlığını siz hangi kriterler üzerinden düşünürsünüz ve bu niteliğe nasıl bir önem atfedersiniz? Bağımsız sol eleştirel düşüncenin korunmasının koşulları nelerdir ve dolasıyla içine yerleşeceğimiz çerçeve nelerden oluşur sizce? Bu çerçevedeki aksamalar için gözlemleyici ve onarıcı mekanizma önerileriniz olur mu?
KC: Sol siyasetin dünyayı algılayışında, ekonomik, toplumsal ve siyasal alanın ana çatışma noktalarına dair yaklaşım belirleyicidir. Bu açıdan, çok eski ve köklü siyasi tutum olmanın yanında, yarattığı birikimle hemen bütün bilim alanlarını etkilemiş çok önemli bir kavrama yöntemi olduğunu unutmamak gerekir. Çok kabalaştırırsak vicdanla veya ahlakla ilgili tarafı dünyayı dönüştürme arzusunu, akılla ve bilimle ilgili tarafı ise dünyayı anlama çabasını özetler. Uğradığı ağır saldırılara rağmen, hem siyasette hem bilimsel alanda tedavüldeki kavramların çok büyük bir kısmı, sol düşünce dünyasının ürünüdür. Sol siyaseti, solda durmayı veya soldan bakmayı tereddütlere yer bırakmayacak kadar net biçimde çizen hatlar var. Son elli yıldır sistemli biçimde artık geçerliliği kalmadığı propaganda edilen sağ ve solun hala son derece tanımlayıcı ayrımlar olması da bu yüzden. Ancak bu net çizginin sol tarafına geçildiğinde, öncelik, yöntem ve araçları konusunda hiç de küçük olmayan farklar ortaya çıkıyor. Karşıtları tarafından solun zaafı olarak işaret edilen ama aslında sol içinde bile yeterince fark edilmeyen, yeterince değerlendirilemeyen bir zenginlik bu.
İnsanların eşit, özgür ve adil bir dünyada yaşamaları, mevcut olan koşullarda daha iyi bir konum kazanma mücadelesi yerine dünyanın daha iyi bir yer haline getirilmesi, yani değiştirme ve dönüştürme iradesi en temel sol motivasyon. Çok kabalaştırırsak; kendiliğinden sahip olunan ırk, din veya gelenek gibi hazır sosyal sermaye üzerinden siyaset tarifi sağı; kazanılması, üretilmesi, kurulması gereken eşitlik, adalet gibi kurulacak sosyal sermayeye dayalı siyaset tarifi ise solu anlatır. Sol bunu başarmak için, bu geleceğin önünde yer alan engelleri, bu engellerin aralarındaki ilişkileri ve sorunu yaratan temel çatışmaları, sürekli yeniden tarif ederek, değişimleriyle birlikte anlamaya çalışmak zorunda. Dolayısıyla, sol siyaseti kurarken temel çatışmaları, oradaki ilişki örgüsünü ve değişim dinamiklerini anlama biçimi ve yöntemleri, bunu dönüştürmek için kurulacak siyasetin yönünü de belirliyor, belirlemeli. Sol, olanı anlama çabasında kendisinden hatta kısa ve uzun vadeli hedeflerinden bile zaman zaman bağımsızlaşmak zorunda. Bu yüzden eleştirellik, solun sadece baktığı alana ilişkin bir mesele değil, kendisine dönük olarak da sürekli yenilenmesi gereken bir durum. Formel siyasetle ilişkide eleştirellik yanında bir de mesafe sorunu var. Gündelik siyaseti fırsatlar penceresinden ve sadece kısa vadeli taktik imkanları taramak için takip etmek sorunlu pozisyonlara neden olan sığ bir tutum. Yani gündelik siyasetin akışına kapılıp sürüklenmek kadar, selden gelecek kütükleri kapmak için kıyısında durmak da yanlış.
ESD: Diğer sorum ise solda "kuşaklar arası geçişsizlik" meselesi üzerine. Solcu arzu ve fikirlerin toplumsallaşmasının önündeki bir engelin de, solda -tıkanıklık, iletimsizlik, ret, deneyimin aşırı iletimi, aynılaşma beklentisi gibi eğilimler şeklinde ortaya çıkan- kuşaklar arasında yaşanan bir geçiş "krizi" olduğuna katılır mısınız? Böyle bir zorluğun ve geçişsizliğin aşılması sizce hangi yollardan geçerek, tarihte daha çok nereye ve hangi deneyimlere bakarak, ne türden yeni ilişkilerin peşinde olarak mümkündür?
KC: Sol siyasal düşünce geleneğinin uzun yıllar boyunca pek çok alanda etkili olmasını sağlayan özelliklerinden biri, genç kuşaklarla ve toplumun en dinamik kesimleriyle ilişki becerisiydi. Hatta kimi zaman bir sınıf hareketi olmaktan çok gençlik hareketi gibi görünmesine neden olacak kadar belirgin bir özellikti bu. Çeşitli nedenlerle kalıcılaştırılamamış, araçları ve örgütlenmesi tamamlanamamış bu yetenek zaman içinde hayli zayıfladı. Bunun sol düşüncenin iç sorunlarından, dil problemlerinden, intibak kabiliyetinden ve dünya dengelerindeki değişimden kaynaklanan oldukça karmaşık nedenleri var. Özellikle neoliberal politikaların ürettiği siyaset mimarisi ve post modern fikri iklim, bu sonuçta önemli pay sahibi. Son elli yıldır, solun başarısızlıkları kadar, solun itibarsızlaştırılması için gayet sistemli biçimde yürütülen çabanın başarısından da bahsetmek gerekir. Bunun temiz bir başarı olmaması, sonuç almış olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Aynı şekilde geçerli bahaneleri olması da solun hatalarını kapatmıyor.
Oluşan bu temas zafiyetinin kuşaklar arası aktarıma yansımaması, dil ve heyecan kaybı yaratmaması beklenemezdi elbette. Küreselleşme ve bilginin dolaşım hızı, beklenenin aksine ilişki zeminlerini, örgütlü toplumu desteklemedi. Tam tersine ayarı kaçmış bir bireyselleşme taarruzu eşliğinde, yüksek bir atomizasyon yaşandı. Emek örgütlenmesinden sivil topluma kadar geniş bir alanda örgütlenme gelenekleri zayıfladı. Bilgi ve deneyim aktarım kanallarındaki değişim sanal ilişki zeminlerini genişletirken, dönüştürücü temas alanları daralttı. Daha çok şeyden haberi olan ama daha az şeyle ilgilenen, ilgilendiği şeylerde de derinleşmeyen bir bilgi ve iletişim atmosferi ortaya çıktı. Kaçınılmaz olarak, örgütlenme ve ilişki yeteneğini bu yeni duruma uyarlayamayan sol, sadece geleneğe yaslanarak kendisini koruyamadı. Sol ilişki ve nüfuz etme kabiliyeti yüksek bir fikri dalga olmaktan çıkıp kapalı bir kimlik aidiyeti gibi savunmacı bir alana sıkıştı. Bu savunmacı karakter en güçlü tarafı olan ütopyayı cılızlaştırdı. Soruda bahsettiğiniz pek çok komplikasyon, bu kapanma halinin yarattığı iletişim sorunları.
Bu sorunları aşmak için öncelikle ütopyayı geri çağırmak, ütopyayı yeniden herkesi çağıracak bir heyecanın aracı haline getirmek için de anlama çabasını zenginleştirmek gerekiyor. İmkansız olanı istemenin gerçekçi olduğunu birilerine anlatabilmek için, önce buna yeniden inanmaya başlamak gerekiyor. Bilindiğine inanılan cevapları savunmak yerine hiç bitmemesi gereken anlama ve anladığından cevap bulma çabasına yeniden ivme kazandırmak lazım. Bugün küreselleşme ile ortaya çıkan popülist sağ otoriterlik dalgası, ırkçılıkla beslenen sağ faşizan moment, solun kolayca ilişki kurabileceği cevapsızlık atmosferini kullanıyor. Biriken itiraz potansiyeli ise hem Türkiye’de hem de dünyada aslında kuvvetli bir sol dalganın hamle edebileceği boşluğun devam ettiğini gösteriyor. Ancak son olarak, sorunlu ve biraz da maksatlı bulduğum tersine kuşak çatışması ya da ageism kışkırtmalarının da, sorunu algılamaktan çok çarpıtmaya hizmet ettiği örnekleri sık görmeye başladığımı söylemeliyim.